ICF Türkiye-Toplum 5.0 BB: ICF Türkiye’den, geleceğe projeksiyon: “Türkiye’de ilk kez Toplum 5.0 konuşuldu!”

ICF Türkiye, geleneksel Koçluk Konferansı etkinliğinin 8.

24.12.2021
250
ICF Türkiye-Toplum 5.0 BB: ICF Türkiye’den, geleceğe projeksiyon: “Türkiye’de ilk kez Toplum 5.0 konuşuldu!”

ICF Türkiye, geleneksel Koçluk Konferansı etkinliğinin 8.sini, 

“Koçlukla Toplum 5.0’a Doğru Geleceği Birlikte Yaratmak” başlığıyla gerçekleştirdi.

ARA REKLAM ALANI

Koçluk mesleğinin global lider kuruluşu ICF’nin (Uluslararası Koçluk Federasyonu) ülkemizdeki tek yetkili temsilcisi ICF Türkiye, sosyal fayda ve farkındalık projeleri bağlamında ilklere imza atmaya devam ediyor. Bu yıl HBR Türkiye stratejik iş ortaklığıyla 8.’si düzenlenen ve QNB Finansbank’ın ana sponsor olduğu “ICF Türkiye Koçluk Konferansı” etkinliğinde, Türkiye’de ilk kez, gezegenimizin ve insanlığın geleceğini belirleyebilecek toplum modellerinin en güçlülerinden “Toplum 5.0” (Süper Akıllı Toplum), farklı toplumsal boyutlarıyla ele alındı.  

 

“Koçlukla Toplum 5.0’a Doğru Geleceği Birlikte Yaratmak” başlıklı online konferansta, “insan ve doğa odaklı, bireysel, cinsel, kültürel çeşitliği destekleyen, toplumsal eşitsizliği ve kaygıyı beslemeyen bir toplum ve ekonomi yapısı kurmak” şeklinde özetlenebilecek Toplum 5.0 modeline ve geleceğe; yerli-yabancı birçok önemli ismin katılımıyla, koçluk penceresinden projeksiyon da tutuldu. 

 

“2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” ile paralellik

Odağında “doğa, insan ve insanın yaşam kalitesi” bulunan ve ilk defa Japonya’nın 5. Bilim ve Teknoloji Temel Planı’nda bir büyüme stratejisi olarak dünyanın gündemine giren Toplum 5.0 modeli; BM Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde 193 üye ülke tarafından kabul edilen “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” ile gösterdiği paralellikle de özellikle dikkat çekiyor. Modelin ayrıca, “dijitalleşme ve yapay zekânın, toplumsal yaşamdaki etkilerini her yönüyle değerlendirmek”“insanların, makine ve robotlarla ilişkisini en verimli biçimde sağlamak”“verimlilik odağından kurtulmuş, insan ve doğayla uyumlu bir ekonomik sistemle büyüme ve kalkınmayı amaçlamak” gibi hayati ayrıntıları da var. 10 ayrı oturumda 25’ten fazla alanında uzman yerli ve yabancı ismin konuşmacı olarak katıldığı ve 500’e yakın kişinin izlediği etkinlikte, HBR Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan; ICF Türkiye üyesi, Profesyonel Koç Gamze Yüksel; ICF Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Emre Şentürk; ICF Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Feyza Ramazanoğlu; ICF Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Narınç Ataman  moderatörlük yaptılar.

 

“Koçluk Konferansı’21”in açılış konuşmasını yapan ICF Türkiye Başkanı ve ICF Vakfı Fahri Elçisi Nuray Akmeriç, toplumsal değişimlerin kaçınılmazlığına dikkat çekerek; “Değişime direnebilen hiçbir toplum söz konusu değildir. Bu değişimde, ‘Coğrafya-iklim-fiziki koşullar’, ‘demografi’ ve ‘bilim ve teknoloji’ gibi temel faktörler var. ‘İnternetin 90’lı yıllardan itibaren hayatımıza girişi ile yaşadığımız toplumsal değişim’ ve Toplum 5.0’ın Japonya’da ortaya atılmasındaki en büyük etkenin demografik değişkenlik olması’ bu duruma son yıllardan iki somut örnektir. Büyük dönüşümler tanımlarken, genellikle toplumsal dönüşüm veya devrim kavramları tercih edilir. Örneğin Avcı-Toplayıcı Toplum (Toplum 1.0), Tarım Toplumu (Toplum 2.0), Sanayi Toplumu (Toplum 3.0) ve Bilgi Toplumu (Toplum 4.0) bu tür büyük değişimlere birer örnektir ve isimlendirmeler, değişimin kökenine işaret ederler. Toplum 5.0 da büyük ölçekli bir değişim, sosyologlara göre dönüşümdür. Dolayısıyla iyi anlamak ve anlamlandırmak gerekir.” dedi. 

 

Nuray Akmeriç: “Koçluk, Toplum 5.0 bağlamında, özellikle nitelikli insan kaynağı engelinin aşılması konusunda önemli katkılar sağlayacaktır.”

Konuşmasında, bu süreçte koçluk yaklaşımının, koçluğun yapısının ve ortaya koyduğu değerlerin nasıl katma değer yaratacağına da değinen Akmeriç; sözlerini şöyle tamamladı: “Toplum 5.0’a doğru yol alırken koçluğun katma değer yaratacağı ilk boyut, filozofların ve sosyologların yüzyıllardır söylediği, insanın değişime adaptasyonu ve kendisini dönüştürme potansiyeli olacaktır. Koçluğun katma değer yaratacağı ikinci boyut ise, Toplum 5.0’a doğru yol alırken aşılması gereken engeller ile ilgilidir. Japonya, Toplum 5.0 için belirlediği engelleri, sosyo-politik, hukuki, teknolojik, nitelikli insan kaynağı ve toplumsal direnç olmak üzere 5 grupta toplamış. Bu engellerin aşılması, başta devlet kurumları olmak üzere akademi çevrelerinin ve vatandaşların iş birliğini gerektirecektir. Koçluk, özellikle nitelikli insan kaynağı engelinin aşılması konusunda önemli katkılar sağlayacaktır. Yaratıcılığın teşvik edilmesi, kişilerin içindeki potansiyelin açığa çıkartılması ve motive oldukları alana yönlendirilmesi, kadınların güçlendirilmesi, soran ve sorgulayan gençlerin yetiştirilmesi koçluğun sağlayacağı faydalardan sadece birkaç tanesidir.”

 

Dr. Yıldız Tuğba Kara: “Geleceğe hazırlanmak ve onu birlikte yaratmak, Koçluk ile Toplum 5.0’ın çok önemli kesişim noktalarıdır.” 

Serdar Turan moderatörlüğünde gerçekleşen ve Toplum 5.0 Enstitüsü Kurucu Başkanı Dr. Yıldız Tuğba Kara ve Fütüristler Derneği Başkanı Dr. Mustafa Aykut’un katıldığı Koçlukla Toplum 5.0’a Doğru Geleceği Birlikte Yaratmak” açılış oturumunda, 2 kritik faktör olduğunu vurgulayan Dr. Yıldız Tuğba Kara, şunları söyledi: “Toplum 5.0 özetle, teknolojik gelişimlerin bizleri bir yerlere sürüklemesi senaryosu yerine, bizlerin bu teknolojik dönüşümün direksiyonuna geçerek, istediğimiz bir geleceğe yol almak anlayışını içeriyor. Toplum için teknoloji ve misyon odaklı inovasyon yaklaşımları öne çıkıyor. Sürdürülebilir bir gelecek, kapsayıcı bir toplum ve herkesin kendini gerçekleştirebilmesi planlanan geleceğin temel hedefleridir. Toplum 5.0 Enstitüsü olarak hazırladığımız Toplum 5.0 Ekonomisinin Temelleri isimli bir şemamız var. Bu şemada, ‘Değer Odaklı Dijital Dönüşüm (AI, IoT’, robotlaşma, 3D yazıcılar) ‘Veri Odaklı Büyüme (Büyük veri ve analizi ile ekonomik değer yaratma)’, ‘İnsan Sermayesi (T-insan, yetenek geliştirme, işlerin geleceği)’, ‘Toplum 5.0 Odaklı Kurumsal Sosyal Sorumluluk’, ‘Tasarımcı Düşünme’ ve ‘Geleceğe Odaklılık’ kavramlarına atıfta bulunduk. Toplum 5.0 hedeflerinde, toplumsal eşitsizlikleri, dijital olanaklar üzerinden aşabilmek için, örneğin dijital okuryazarlık, teknolojiye ulaşabilme oranlarını artırmamız bir kaçınılmazlık ve bunlar için gerekli teşvik ve hukuki ortamın oluşturulması gerekiyor. Aksi halde, Toplum 5.0 vizyonunu kaçırmış oluruz. Geleceğe hazırlanmak ve onu birlikte yaratmak, Koçluk ile Toplum 5.0’ın, hem birey hem işletme hem de toplum boyutlarında çok önemli kesişim noktalarıdır. Koçluk hizmetlerinin bu bağlamdaki dokunuşlarına ihtiyaç kesinlikle artacak. ‘Sürdürülebilirlik Liderliği’, ‘Liderler İçin Koçluk’, ‘Sosyal Girişimcilik’ ve ‘Kurum Kültürü Dönüşümü Koçluğu’ kavramları öne çıkıyor bu noktada.” 

 

Dr. Mustafa Aykut: “Gelecekte koçları, insanın varoluş nedenini yönetmek görevi bekliyor.” 

Fütüristler Derneği Başkanı Dr. Mustafa Aykut ise sözlerine, 20 sayısının 300 sayısına eşit ya da ondan büyük olduğu gibi şaşırtışı bir iddia ile başlayarak, “Önümüzdeki 20 yılın teknolojik gelişimlerinin etki şiddeti, geçmiş 300 yılın etki şiddetinden çok daha büyüktür. Böyle bir şey tarihte ilk kez gerçekleşiyor. Teknoloji adeta tüm insanlığın üzerine boca edilmiş durumda. Yani 20, 300’den büyük olacak. Fütüristler olarak biz buna ‘Connected Life’, yani ‘Bağlantılı Hayat’ diyoruz. Bunun uç noktası, ‘Temassız Otomasyon'dur. Yani hayatın her alanında insanların, hiç temas etmeden; düşünceleriyle, bakışlarıyla, sesleriyle etrafındaki her şeyi kullanıyor olmasıdır. Öncelikle her şeyin mobil olacağını da unutmamak gerekiyor. Her şeyi yanında götürebilecek ya da her yerden online olabilecek insanlar; bu anlamda özgür olacaklar. Her şey teknolojik açından çok daha güvenlikli, akıllı, hızlı, otonom, çeşitli ve kişisel olacak. Tüm bunlar bizi tekrar, ‘Bağlantılı Hayat’ ve ‘Temassız Otonomi’ kavramlarına götürüyor. Buradan da, her şeyin internete bağlı olduğu ‘Endüstri 5.0 kavramına ulaşıyoruz. Peki bunu biraz değiştirip, ‘Her şey insana bağlı’ haline getirsek ne olur? İşte bu Toplum 5.0’dır. Toplum 5.0 ve koçluk bağlantısında, ‘Böyle bir dünyada koçluk nasıl yapılır? sorusuna odaklanmak gerekiyor. En başta insanın zamanı artacağı için, bu zamanı yönetmek konusunda koçların önemli bir misyonu olacak. Eğitim alıp bunu yapılan işe adapte etmek dönemi sona erecek ve bizzat işi yaparken, o işin geleceğini düşünerek, o işler başka bir şeye dönüşmeden kendini hazırlama eğitimleri söz konusu olacak. Bu konularda koçlara önemli görevler düşecek. Yaratıcı analitik problem çözme becerileri kazandırmak koçların görevleri arasında yer alacak. Kısacası gelecekte koçları, insanın varoluş nedenini yönetmek görevi bekliyor.” dedi. 

 

Lisa Nitze: “Koçluk, pozitif sosyal dönüşümü ivmelendirebilir.”

Koçluk Konferansı’21, açılış oturumunun ardından, Nuray Akmeriç ve ICF Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Lisa Nitze’ın, “Koçluğun Kelebek Etkisi” isimli sohbeti ile devam etti. Lisa Nitze, son 35 yılını, dünyanın farklı yerlerindeki sosyal girişimcilerle, toplumsal değişim yaratıcılarıyla çalışarak geçirdiğini vurgulayarak, konuyla ilgili şöyle konuştu: “Bu kişiler bugüne ve geleceğe umut vadeden katkılarda bulunan insanlar. Ve bu insanların koçluk mesleğinden yardım almaları son derece önemli çünkü dünyada pozitif sosyal dönüşümü yaratan insanlardan bahsediyoruz burada. Koçluk bu sayede bu dönüşümü güçlendirip, hızlandırabiliyor. Bu konuda farklı projelerimiz var uyguladığımız. Bunlardan birisi, dünyanın farklı yerlerinden koçlarımızın, 8 farklı kâr amacı gütmeyen kuruluşun liderleriyle, karşı karşıya oldukları büyüme fırsatlarını göstermek için gönüllü bir şekilde çalıştıkları bir pilot uygulamadır. Önümüzdeki yılın Mart ayında tamamlanacak. Bu çalışmalarımız sonucu, Dünya Bankası gibi bu pozitif sosyal dönüşümü finanse eden kuruluşlara da ışık tutmaya çalışıyoruz. Örneğin Brezilya’da, aynı çocukların, aynı hastalıklarla tekrar tekrar kendilerine geldiklerini tespit eden bir Acil Servis tıp doktoru ile tanışmıştım. Kendisi diyordu ki; ‘Ben aslında bir şeyleri değiştirmiyorum, defalarca geçici olarak iyileştiriyorum.” Ve bu doktor o çocukların aileleriyle görüştü, sosyal ortamlarını araştırdı, ihtiyaçlarını tespit etti. Bu ailelere yardımcı olabilecek finansman sahiplerini bulabileceği bir sistem oluşturdu. Ve sonrasında bu konuda dönüşüm yaratmayı başardı. Bunun gibi, çok farklı alanlardan örnekler gözlemledik tüm dünyadan. Biz ICF Global olarak, dünyadaki bu pozitif sosyal dönüşümü anlamlı bir şekilde artırmak için, tüm dünyaya yayılmış, ICF Global tarafından akredite edilmiş tüm koçlarımızı, gönüllü bir şekilde bu tür çalışmalara teşvik ediyoruz.”

 

Mevlâna, Nasreddin Hoca, Atatürk ve Koçluk… Bütün koçluk doğasını değiştirmemiz gerekiyor.

MevlânaNasreddin Hoca ve Atatürk gibi bu toprakların önemli isimleri ve bu toprakların kültürüyle yoğun bir şekilde ilgilenen, Renewal Associates Başkanı ve Kurucusu, Henley Business School Öğretim Üyesi ve Yazar Profesör Peter Hawkins ise; Profesyonel Koç Gamze Yüksel ile yaptığı “Koçlukta Kaçınılmaz Değişim” söyleşisinde, yazdığı Nasreddin Hoca Liderlik Rehberi kitabından da örnekler vererek, şunları söyledi: “Kendi kendime ‘Nasreddin Hoca 21. yüzyıla gelse neler söylerdi; neler yapardı?’ şeklinde hep sormuşumdur kendime ve yönetici koçu ya da organizasyon danışmanı olması beni şaşırtmazdı. Bu düşünceden yola çıkarak, Hoca’nın fıkralarını yeniden kurguladım. Sadece Nasreddin Hoca değil; Mevlâna Celâleddîn Rûmî’yi de inceledim. Kendisinin eserlerinde liderlikle ilgili çok önemli bölümler var. Şöyle diyordu bir yerde: ‘Eğer kalbinizde panzehir bulunmuyorsa, liderlik bir zehirdir.’ Mevlâna liderlere, kalpleriyle zihinlerini birbirine bağlamayı ve hizmet ettikleri amaçla bağlantılı kalmalarını öneriyor. Gelecek nesillere bırakacağımız mirasın zorlukları üzerine de kafa yormamız gerekiyor. Bir sürü toplumsal sorunla beraber, dünya nüfusu bu asır sonunda 10 milyar olacak. 1.7 dünya büyüklüğünde bir kaynak kullanımımız var. Ve dünyada 50 milyar cihaz birbiriyle bağlantılı bir şekilde çalışıyor. Geleceği bir anlamda ipotek altına alıyoruz. Artık daha düşük maliyetli, daha kaliteli ve sürdürülebilir bir üretim boyutuna geçmemiz gerekiyor. Biz önümüzdeki nesillere nasıl yardımcı olacağız. Bunun için, öğrenmek, düşünce tarzımızı değiştirmek, ekip olarak çalışmak ve ortaklıklar yapmak gibi kilit unsurlar önemli. Bu süreçte, bireysel talepler denen şeyin aslında paydaş talepleri olduğunu ve aynı şekilde, bireysel koçluk hizmeti denen şeyin, paydaş koçluk hizmeti olduğunu unutmamak gerekiyor. Sizden koçluk hizmeti alan bir yönetici odaya, paydaş ilişkisinde bulunduğu dünyayı da getiriyor. Koçlar olarak soru sorma tarzımızı değiştirmemiz gerekiyor. Hatta bütün koçluk doğasını değiştirmemiz gerekiyor. Ben koçluk hizmeti verdiğim insanları danışan olarak da görmüyorum. Ortağım olarak görüyorum; omuz omuza duran iki kişi oluyoruz. Aslında her ikimize de koçluk yapan hayatın kendisi. Artık insan kaynakları, strateji, öğrenme ve gelişim, koçluk gibi alanları ayrı ayrı değil; bütünleşik bakmalıyız. Tek bir fonksiyon var artık, o da geleceğe uygunluk fonksiyonu… Bireylere, ekiplere, takımlara, şirketlere, topluklara geleceğe nasıl uyumlu hale gelebileceklerini öğretmek gerekiyor. Dünya nereye adım atmamızı istemekte? Bu önemli bir sorudur. İnsanlık ve insanlığın ötesindeki dünya arasındaki ortaklık, artık en önemli ortaklıktır. Gezegen bize tek taraflı olarak kaynakları sunan bir varlık değil; bizim sadece tüketeceğimiz bir şey değil. Bu düşünceyi içselleştirmemiz gerekiyor.”

 

İsmail Tufan: “Yaşanan dönüşüm ve yaşam süresinin uzaması, farklı kuşakların bir arada yaşaması, yaşlı ebeveynlere çocuklardan kimin bakacağı gibi yeni gerçekler aile ilişkilerini değişime uğratmaya başladı.”

Yine Serdar Turan moderatörlüğünde gerçekleşen ve Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölüm Başkanı ve Tazelenme Üniversitesi Kurucu Başkanı Prof. Dr. İsmail Tufan; S360 Stratejik Liderlik ve Öğrenme Tasarımı Kıdemli Ortağı Eren Öztürk; QNB Finansbank İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Cenk Akıncılar’ın katıldığı, “Birlikte değer yaratmak-Verimliliğe odaklanmaktan kurtulmak-Değerin yaratıldığı bir toplum” başlıklı oturumda ise, demografik ve sosyoekonomik değişimler konuşuldu. İnsanın ortalama yaşam süresinin uzaması kaynaklı, uyumlu ve çok kuşaklı aile türlerinin çoğaldığını vurgulayan Prof. Dr. İsmail Tufan; “farklı kuşakların bir arada yaşaması”, “yaşlı ebeveynlere çocuklardan kimin bakacağı” gibi yeni gerçeklerin aile ilişkilerini değişime uğratmaya başladığının altını çizdi. Toplumsal dönüşüm içinde insanımızın doğurganlık oranının düştüğünü ve bunun nitelikli çocuk yetiştirmeyi desteklediğini ifade eden Tufan; “Demografik dönüşümün bir başka boyutu ise, kurumlardaki dönüşümdür. Huzurevleri, Bakım Evleri gibi kurumlar olağan üstü bir demografik değişimin etkisi altındadır. Ayrıca pek konuşulmayan hapishanelerdeki kuşaklar arası ilişkiler de önemli bir konudur.” dedi. 

 

Eren Öztürk: “Rûmî derki; ‘1’i bildiğimiz için ‘2’yi bildiğimizi sanırız zira 1 ile 1’in toplamı 2 eder ama “1 ve 1” gibi bir şeyin de var olduğunu; yani ‘ve’yi, ilişkileri unuturuz.”

Ekonomik verimlilik konusuna değinen Eren Öztürk ise, “kısa vadeli verimlilik” konusunun, endüstri devriminden yadigâr kalmış, eskimiş ama hala izlerini sürdüren bir olgu olduğunu vurgulayarak; “Eski moda kalmış bir işletim sistemi ile ilerliyor gibiyiz. Organizasyonlar kısa vadeli bakmaktan maalesef kurtulamıyor. Bu nedenle, dün çözdüğümüzü düşündüğümüz şeyler bugünün sorunları olarak karşımıza çıkıyor. Bunlar tam da bütünsel bakış eksikliği ve kısa vadeli düşünmemizden kaynaklanıyor. Dünya endüstri devrimin çok ötesine ulaştı ve o dönemin işe yarayan araç ve kavramlarının artık işe yaramadığını görmemiz gerekiyor. Ayrıca bu verimlilik kavramını, çalışan verimliliği, takım verimliği gibi sosyoekonomik yapıya taşıdık ama yaşam her geçen gün çok daha dinamik hale geliyor ve bu geçmiş araç ve kavramları kullanmak işleri biraz daha problemli hale getirdi. Peki çözüm ne? Sistemsel bütünlük içeren bakış açılarına ihtiyacımız var. Görevleri tamamlamaktan ziyade, sistemleri daha sağlıklı hale getirmenin peşinden gitmeliyiz. Ortak değer oluşturmak için bir ortaklaşmaya ihtiyaç var. Yani farklı paydaşlar arasındaki ilişkileri anlamamıza ihtiyaç var. ‘Bir organizasyon olarak, çalışanlarımla nasıl bir ilişki kuruyorum, toplumla hatta gezegen ile nasıl ilişki kuruyorum?’ benzeri sorular, yeni yeni sormaya başladığımız şeyler. Sistemin içindeki farklı noktaların birbiriyle ilişkisi önemli. Rûmî derki; ‘1’i bildiğimiz için ‘2’yi bildiğimizi sanırız zira 1 ile 1’in toplamı 2 eder ama “1 ve 1” gibi bir şeyin de var olduğunu; yani aradaki ‘ve’yi, ilişkileri unuturuz.” dedi.   

 

Cenk Akıncılar: “Data Center isimli projemizde karbon salınımını 500 ton azaltmış durumdayız.”

Etkinliğin ana sponsoru QNB Finansbank Genel Müdür Yardımcısı Cenk Akıncılar ise, bu dönüşümde bankacılık ve finansın konumlanmasına değinerek, şunları söyledi: “Sürdürülebilirlik ve dönüşüm olguları hayatın her alanında var ve süreklilik arz ediyor. Banka olarak, kurum olarak yaptığımız tüm işlerde, tüm paydaşlarımızla ilişkilerimizde bunu ön plana çıkartıyoruz. Aslında pandemi süreci bu dönüşümü biraz da tetikledi. Bizzat pandeminin kendisi de ayrı bir dönüşüm süreci. Geçmişe dönmeyi içermeyecek bir şekilde dönüşüm söz konusu. Bankacılık sektörü olarak toplumumuza sorumluluğumuz çok yüksek ve bizim ana paydaşımız müşterilerimizdir. Elbette tüm paydaş ilişki zincirini iyi tamamlamanız gerekiyor. Sürdürülebilirliğin iş zincirinizin her yerine girmesi gerekiyor ve tüm paydaşlara ve topluma fayda farkındalığının yüksek olması gerekiyor. QNB Finansbank olarak organizasyon ağımızın tümünde karbon ayak izi ve tüketim süreçlerini ciddi takip ediyor, bu konularda önlemler alıyoruz. Enerji konusunda çevre dostu ve yenilenebilir kaynakları tercih ediyoruz. Data Center isimli projemizde karbon salınımını 500 ton azaltmış durumdayız. 2020 yılında yüzde 20 idi, şu anda yüzde 100’e yaklaşmış durumda. Ayrıca, sizin yaklaşımınızın paydaşlarınızı etkilemesi çok önemlidir. Gerçek değer ve fark buralarda aslında. Yakın zamanda aldığımız sendikasyon kredilerinde sürdürülebilirlik öncelikli işlere ağırlık verdik. Bu kredileri bu amaçla aldık daha doğrusu. Örneğin Yeşil Tahvil ihracı gerçekleştirdik. Bu tip alanları fonlamayı önemsiyoruz. Bünyemizde ciddi bir sürdürülebilirlik ekibimiz var.”

 

Bu önemli oturumun ardından, Serdar Turan ve ICF Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Yunus Emre Şentürk eş moderatörlüğünde, Koç Üniversitesi Psikoloji ve İşletme Bölümleri Öğretim Üyesi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Zeynep Aycan ve ATÖLYE Kurucu Ortağı Kerem Alper’in katıldığı, “Kapsayıcı Bir Bütün Olabilmek-Bireyselliğin bastırılmasından kurtuluş-Herkesin çeşitli yetenekleri uygulayabileceği bir toplum” başlıklı panel gerçekleştirildi. 

 

Prof. Dr. Zeynep Aycan: “Gallup’un bir araştırması bize, her 10 yöneticiden 9’unu aslında yanlış seçtiğimizi gösterdi.”

Prof. Dr. Zeynep Aycan, güç odaklı ve güçlendirme odaklı organizasyon yapısı ve kurumsal bakış açısı farkına ve lider seçimindeki yapısal hatalara dikkat çekerek; “Güç odaklı bakış açısında tek bir lider vardır. Her şeyi en iyi bildiğine inandığımız, güçlü, kararlarını sorgulayamadığımız kişilerdir bunlar. Güçlendirme odaklı bakış açısında ise, lider her şeyi bilen, son sözü söyleyen kişi değildir ve zaten bilim ve teknoloji çağında buna imkân da yok. Dünyada büyük bir liderlik krizi var. Gallup’un bir araştırması bize, her 10 yöneticiden 9’unu yanlış seçtiğimizi gösterdi. Örneğin kötü liderlerin Amerikan ekonomisine maliyetinin yılda 400 milyar dolara yakın olduğu araştırma sonuçlarında görülüyor. Neden liderliği yanlış kişilere teslim ediyoruz? Çünkü lider olabilir diye algıladığımız kişiler güçlü olarak algıladığımız kişilerdir. Genellikle, dominant, erkeksi, düşmanca tavırlar sergileyen; yani savaşçı bir yapısı olan ama aynı zamanda zeki, yaratıcı, sosyal ve girişken kişiler oluyor seçtiklerimiz. Yine bazı araştırmalar, karanlık güç dediğimiz; narsizm, psikopati gibi özelliklerin, hatta klinik seviyedeki patalojik özelliklerin, ne yazık ki bir bireyi liderlik pozisyonlarına daha rahat getirdiğini gösteriyor. Güçlendirme kültüründeki lider ise, lider ya da lider adayı, “Ben güçlüyüm, her şeyi bilirim ve bana itaat edin” demez. Artık böyle kişilere lider değil, zorba diyoruz ya da demeliyiz. Güçlendirme kültüründe, bu bahsettiğimiz paradigma değişiminde lider, birlikte çalıştığı kişilerin güçlerini, potansiyellerini ortaya çıkartan, onları kararlara dahil eden kişidir. Doğru kişileri bulan, onları bir araya getiren, doğru bir takım oluşturan, ortak hedeflere doğru onları motive eden, veri ve bilimin temelinde kararlar alan ve bu kararları alırken de, çok paydaşlı bir dünyanın çıkarlarını gözeten kişidir. Üzerinde çalıştığım ve kitaplarımda irdelediğim “psikolojik güvenlik” çok önemli bir dönüşüm dinamiğidir bu bağlamda. Güçlendirme kültürü yaratmak için; psikolojik güvenlik ortamı, başarısızlık korkusunun azaltılması ve anlamlı bir motivasyon sağlaması için, sadece ödül ve ceza ile sınırlı kalmaması lazım. Keyifli çalışma ortamlarının ayarlanması ve paylaşılan liderliğin desteklenmesi çok önemli. Bu dönüşümde koçluğun çok büyük bir önemi var. Koçluk sürecinde somut olarak iki şey önermek istiyorum. İlki, yöneticilerin veya liderlerin kendi varsayımlarını sorgulatacak, onlara ayna tutacak bir süreçten geçmeleri gerekiyor. İkinci ise, yapılacak şeyde neredeyse liderin ya da yöneticilerin gölgesi olup, toplantıları çok iyi gözlemlemek ve oradaki kodları çözmektir.” dedi. 

 

Kerem Alper: “Günümüz dünyasında, çetrefilli problemler üzerine çalışan ekiplerin sahip olması gerektiğine inandığımız önemli yapı taşları var.”

Bir liderin yapabileceği en iyi şeyin, çevresindeki kolektif zihniyeti doğru şekilde kolaylaştırmak olduğunu vurgulayan Atölye Kurucu Ortağı Kerem Alper ise, şöyle konuştu: “Bir orkestra şefi iyi bir örnek olabilir bu konuda. Farklı mesleklerden farklı metaforlar bulunabilir ve bunların hepsinin odağında şöyle farkındalıklar yatıyor: ‘Ben birey olarak sınırlı bir canlıyım. Neleri bilebileceğim, neleri kapsayabileceğim, nelerin farkında olabileceğim, ne kadar bilgi toplayabileceğim sınırlıdır. Öncelikle bu sınırımın bilince olmalıyım…’ Sonrası, doğru ortamı, süreçleri ve mekanizmaları kurmaktır. Bu durum, platform ya da ekosistem modellerinin, iş modellerinin giderek artmaya başlaması anlamına geliyor. Topluluk yapısı ve bakış açısının temelinde bir grup insan liderlik yapar, işleyişi kolaylaştırır ama aslında topluluktaki her bireyin buraya getirdiği bir değer vardır ve bu değer topluluktan aldığı bir şeydir. O yüzden de tüm kurumların içinde, yaratıcı ama çetrefilli problemler üzerine çalışan ve kendilerini dışarıya açmak zorunda olan bireylerin olduğu bir dünyadan bahsediyoruz. Covid bizi her ne kadar bir yandan eve tıkmış, bulunduğumuz duvarları kalınlaştırmış olsa da; bir taraftan da, bunu kırabilen kurumların, iklim krizi, mülteci problemleri, zihin konuları gibi çetrefilli problemler üzerine odaklandıklarını görüyoruz. Her şeyin ötesinde, liderdeki dönüşüm bilinci ve kabullenme bu anlamdaki en önemli yapı taşıdır. Günümüz dünyasında bu çetrefilli problemler üzerine çalışan ekiplerin sahip olması gerektiğine inandığımız üç ana yapı taşı var. Bunlardan ilki yaratıcı liderliktir. İkincisi sistemsel düşünmedir. Üçüncüsü ise, radikal iş birliğine inanmaktır. Ama unutmamak gerekiyor, yeter ki güven alanını yaratabilelim, hata yaptığımızda da bununla barışık olmayı sağlayabilelim ve inovatif çözümler üzerine beraber çalışıyor olalım. Biz Atölye olarak koçluk kavramına önemli yatırımlar yapıyoruz. Koçluğun Atölye oluşumuna bugüne kadar kattıklarını tarif etmem zor. Bununla birlikte, koçluğun yanına; bireyin geçtiği o yolcuğun yanına ne ekleyeceğiz? Özünde amacımız dönüşümdür. Bireyler dönüşecek, beraberinde ekiplerini de dönüştürecek, ekipler bir araya gelecek kurumu dönüştürecek ve o kurumda dünyaya olan etkisini değiştirecek. Ana hedefimiz bu.”

 

Beba İnovasyon Girişimcilik Vakfı Kurucu Ortağı, August Leadership Firma Ortağı, PepsiCo Global İnsan Kaynakları Yönetim Hizmetleri ve Operasyonları Eski Başkanı Ümran Beba, McKinsey & Company Ortağı Ezgi Demirdağ ve Egon Zehnder Kıdemli Ortağı Murat Yeşildere’nin katıldığı, “Eşit ve Adil Bir Toplum Yaratmak-Eşitsizlikten Kurtuluş” başlıklı oturumda ise, Toplum 5.0 modelinde eşitsizliğe dair tespitler ve çözüm önerileri konuşuldu.

 

Ümran Beba: “Sağlık hizmetlerine baktığımızda da, yine parası olan hizmeti alıyor, olmayan erteliyor. Sonuna kadar bekleniyor ve gidildiğinde de çok geç oluyor.”

Eşitlik kavramını, “ayrım yapılmaksızın eşit bir biçimde var olan kaynakların dağıtılması” şeklinde tanımlayan Ümran Beba şunları söyledi: “Eşitsizliği organizasyon bazında ele almadan önce konuyu toplumsal bazda ele almak gerekiyor. Türkiye özelinde bakarsak, mesela eğitim konusu başlı başına eşitliği iddia edemeyeceğimiz bir alan ne yazık ki. Özel okullar, devlet okulları ve 8 senelik eğitim sonrasında kim devam edebilecek eğitime? Ailenin parasının yeterli olup olmaması halinde erkek çocuklarının öne çıkarılarak; kız çocuklarının evde kalıp aileye yardımcı olması, ev işine ve çocuk bakımına yardımcı olması gibi faktörler ne yazık ki hala söz konusu. Sağlık hizmetlerine baktığımızda da, yine parası olan hizmeti alıyor, olmayan erteliyor. Sonuna kadar bekleniyor ve gidildiğinde de çok geç oluyor. Tüm bunların üzerine bir de fiziksel veya ruhsal farklılıkları eklediğimiz ve bu kişilere toplum içerisinde sunulan fırsatlara baktığımız zaman, ne yazık ki sınıfta kaldığımız görülüyor. İş dünyasına bakalım: ‘Müşterilerin veya tüketicilerin şirket veya organizasyon içinde temsili’, ‘dahil edici bir toplum içerisinde çalışmaları, yani kültür’ ve son olarak ‘topluma katkı’. Bu konularda ne durumdayız? Organizasyonlar tek başlarına var olamazlar ki; hepimiz bir toplum içindeyiz. Sadece Türkiye’de değil dünyada da bu konu çok fazla gündemde Neden gündemde? Çünkü eşitsizlikler sürekli görülmekte. Mayıs 2021 itibarıyla global ISO standardı yayınladı ve bu standart ile çeşitlilik, eşitlik ve dahil etme konuları standart haline getirildi. Çeşitlilik, eşitlik ve dahil etme olguları, yönetim kurullarından başlayarak üst düzey yönetimin vizyonuna, stratejiye katılması gereken konular. İş stratejisiyle el ele gitmesi gereken konular. Fakat sürekli krizlerin yaşandığı bir ortamda ne yazık ki ertelemeler olabiliyor. İleriye ve daha olumlu bakabilmek adına, bu konuların büyüme ve inovasyon için gerekli olduğunu vurgulamam gerekiyor. Konuya koçluk penceresinden baktığımda, daha çok yönetim kurulunun bütününe yönelik koçluk hizmetinin önem kazanacağını düşünüyorum çünkü çok fazla zamanımız yok. Birebir etkilemek de elbette bir ihtiyaç ve önemli ama büyük dönüşüm için zamanımız dar.” 

 

Ezgi Demirdağ: “Cinsiyet olarak ne kadar farklı ve eşitlikçi bir yapı arz ediyorsa şirketler, rakiplerine oranla performansları en az 25 daha yükseliyor.”

McKinsey & Company Ortağı Ezgi Demirdağ ise, çalıştığımız kurumların, şirketlerin amaçlarını ve tüm dünyaya katkılarını düşünmenin önemine dikkat çekerek; “Tam burada çeşitlilik, dahiliyet ve eşitlik kavramları öne çıkıyor. Ayrıca kurumların performansı açısından da artık öne çıkan konular bunlar. Çeşitlilik dediğimiz şey olabildiğince farklı insanları şirketin bünyesinde bulundurmak demek. Bu durum, hem cinsiyet anlamında hem de farklı deneyimi olan insanlar anlamında çok önemli. Global bağlamda baktığımızda ise, farklı etnik yapıda insanları bünyede barındırmak demek. Peki dahiliyet ne demek? ‘Evet barındırıyorum ama ben hepsine eşit, benzer bir deneyim sunabiliyor muyum?’ sorusu çok önemli. Çünkü şu anda yetenek savaşı olarak adlandırılan bir dönemdeyiz. Bir yeteneği çekmek, bulmak ve elinde tutmak oldukça önemli. Ayrıca şirketler cinsiyet olarak ne kadar farklı ve eşitlikçi bir yapı arz ediyorsa, rakiplerine oranla performanslarının en az 25 daha yüksek olduğunu görüyoruz yaptığımız çalışmalarda. Aynı şekilde, farklı alt yapılardan, farklı etnik gruplardan insanları barındıranların da 36 daha başarılı olduklarını görüyoruz. Yani kesinlikle çeşitlilik, şirketin daha başarılı olması için de önemli.” dedi.  

 

Murat Yeşildere: “Eşitsizlikler global olarak artsa da, kadınlar, yaşlılar, gençler gibi bu alanlarda dezavantajlı kesimler için teknolojinin pozitif bir etkisi olduğunu görüyoruz.” 

Egon Zehnder Kıdemli Ortağı Murat Yeşildere ise, pandemi gibi çok zor bir döneme, elinde kaynaklarla, finansal güçle, varlıklarla giren kurumların, varlıklarını katbekat artırdıklarını ve bu sürecin devam ettiğini belirterek; “Dolayısıyla tüm dünyada eşitsizlik, kaynaklara ulaşma ve kaynaklara sahip olma anlamında giderek artıyor. Ama teknoloji, sistem ve istihdam olarak bakıldığında, kadınlar, yaşlılar, gençler gibi bu alanlarda dezavantajlı kesimler için teknolojinin pozitif bir etkisi olduğunu görüyoruz. Bilgiye ulaşma imkanları artıyor ve bunun maliyeti aşağı yönlü. Ayrıca, eğitime ulaşma ve eğitim alma imkânı da artıyor. Esnek çalışmanın beraberinde getirdiği bir unsur olarak belirttiğim kesimler başta olmak üzere, bulundukları yerden mekân bağımsız olarak iş hayatına katılabiliyorlar, iş gücünün parçası olabiliyorlar. Ama hala gerektiği kadar fırsatlar açılmıyor. Bu nedenle, toplumsal fırsat eşitliğinin ancak kotalarla, zorlamalarla, hedeflerle olabileceğine inanıyorum. 90’lı yılların başında Türkiye’de, iş dünyasında çok büyük bir kalite rüzgârı esmişti. Şu an Türkiye’nin güçlü ihracat kaslarının arkasında, o kalite güvencesi ve sağlanmış olan sertifikalar var. Dolayısıyla birtakım şeyleri bireylerin ya da kurumların inisiyatifine bırakmak maalesef sonuç vermiyor.” dedi. 

 

Dr. Chris Johnstone: “Aktif umut, ileriye dönük uyguladığımız bir yöntemdir ve en iyisini ararken en kötüsünden nasıl uzaklaşabiliriz sorusunun cevabını verir.” 

ICF Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Feyza Ramazanoğlu’nun, Dayanıklılık, Aktif Umut ve Gücünü Keşfet Kitaplarının Yazarı, Eğitmen Dr. Chris Johnstone ile yaptığı “Birlikte Dayanıklı ve Esnek Olabilmek” başlıklı söyleşi de ise; geleceği birlikte yaratmak ve Toplum 5.0’a koçlukla ulaşmak konularında, “dayanıklılık” ve “aktif umut” kavramlarının, başvurulması gereken konular olduğunu vurgulayarak sözlerine başlayan Johnstone, şöyle konuştu: “Biz bugün burada geleceği odak noktamıza yerleştiriyoruz ve ‘Korkularımızdan uzaklaşırken umutlarımıza nasıl yönelebiliriz?’ diye düşünüyoruz. Ayrıca ‘Toplum 5.0’a baktığımız zaman, meydana gelebilecek en iyi şeyler neler; en kötü şeyler neler?’ diye soruyoruz. Peki, geleceği odak noktamıza yerleştirirken, umutlarımıza doğru hangi istikameti takip etmeliyiz? İşte burada aktif umut, bizim ileriye dönük uyguladığımız bir yöntem oluyor. Aktif umut kavramı, en iyisini ararken en kötüsünden nasıl uzaklaşabiliriz sorusunun cevabını verir aslında. Koçlar, danışmanlar, liderler olarak hangi noktada bulunursak bulunalım, geleceğimizi oluşturma ve şekillendirme noktasında bu bakış açısıyla hareket etmeliyiz. Bize bu konuda neler yardımcı olabilir? En kötü zamanlarımızda ayağa kalkmamızı sağlayan şey nedir? Bu soruların yanıtlarında dayanıklılık ve yılmazlık kavramları da önemli. Özellikle korkularımız ve umutlarımız bizi motive ediyor ve bir yolculuğa çıkarıyor. Bir dayanıklılık öyküsü, önce umutlarımızı tespit ederek; korkularımızı tanıyıp, onlarla yüzleşerek başlar. Koçluk bağlamında, hem kendimize koçluk yapmak için ve hem de bir sohbet çerçevesinde de kullanabiliriz. İnsanlar ben böyleyim, değişemem; dünya böyle, değiştiremem” gibi ifadelerde bulunuyorlar. Burada Mevlâna’nın, ‘Etrafa baktığında her yer karanlıksa, bir kere daha bak, belki de ışık sensin’ sözünü paylaşmak istiyorum. İnsanları, her şeyin çok zor göründüğü ama yine de başardıkları bir zamanı düşünmeye davet ediyorum.”

 

Başak Beykoz: “Bugüne kadar doğaya hükmetmeye çalıştık ve şimdi bu durumun yarattı sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyoruz.” 

ICF Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Narınç Ataman’ın, İklim Koçları Topluluğu Türkiye Temsilcisi Başak Beykoz ile yaptığı “Doğaya Saygılı Bir Yaşam ve Koçluk” söyleşisinde, bugüne kadar doğaya hükmetmeye çalıştığımızı ve bunun yarattığı sorunlarla mücadele etmek zorunda kaldığımızı vurgulayan Beykoz, şöyle konuştu: “Konferansımız sanki gün boyunca bu konuşmaya zemin hazırladı hissini yaşıyorum ve bunun için herkese teşekkür ediyorum. Doğaya saygılı bir yaşamdan bahsediyoruz ve buradaki saygı kelimesinin altını özellikle çizmek istiyorum. Bu sorun, sadece bilim insanlarının, sürdürülebilirlik uzmanlarının, geri dönüşümcülerin değil; herkes için demokratikleşmesi gereken ve her yerde konuşulması gereken bir sorundur. Aynı zamanda biz koçlar biliyoruz ki, iklim konusu ile ilgili temel bilgilere sahip olduktan sonra, bunu koçluklarımıza taşımak çok mümkün. Ayrıca, bu ayrı ve niş bir alan değil; mesleğimize yayılacak ve merkeze yerleştirilmesi gereken bir alan. Hayatımıza eşlik eden bir pandemi gerçeğimiz var ve ömrümüzün geri kalanında da görünüyor ki, iklim konusu da hayatımıza şiddetli bir şekilde eşlik ediyor olacak. Ve insanla, insan davranışlarıyla ilgili olan her şey koçlukla da ilgilidir ve bir değişim konusudur. İklim krizi hayatlarımızın ortasında kocaman bir fil gibi duruyor ve etrafından dolaşarak, yokmuş gibi yaşamaya çalışıyoruz ama bu gerçeği kabul etme zamanı çoktan geldi. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26), hükümetler arası iklim paneli, raporlar birçok şey söyledi ve söylüyor. Önümüzdeki 10-20 yıl aralığındaki pencere çok kritik bir öğrenme evresidir. Bizim bu öğrenme evresinde çok ciddi bir değişim dönüşüm yaşamamız gerekiyor. Bundan 20 yıl önce de veriler dehşet vericiydi ve genelde şöyle düşünülüyordu: ‘İklim krizi orda bir yerlerde, birilerine olan bir şey ya da iklim krizi bizim için değil, gelecek nesiller için; dolayısıyla şimdi ve burada değil ve benim harekete geçmeme gerek yok, erteleyebilirim.’ Oysa son yıllarda yaşadıklarımız bize gösterdi ki, bu kriz kapımıza dayandı, ateş düştüğü yeri yakıyor ve bu ertelenemez.  Burada olan şeyler gerçekten koçluğun konusu.  İklim krizine karşı bir şey yapmayı seçer ve yaşam şartlarımızı değiştirmeye yönelik adımlar atarsak bir değişim yaşıyor olacağız. Bunu yapmazsak iklim değişikliğinin bizi maruz bıraktığı değişimleri mecbur kalarak acı çekerek yaşayacağız ve geleneksel koçluk yöntemlerinin değişmesi gerektiği bir noktaya geldik. Her şey değişirken, yeni paradigma değişiklikleriyle müşterilerimizi, sistemleri desteklememiz gereken bir noktadayız. ICF Global’in 2020 yılında güncellediği Etik Global Kodu biz koçlara şu sorumluluğu hatırlattı: ‘Biz mesleğimize, müşterilerimize karşı sorumluyuz. Ama aynı derecede topluma karşı da sorumluyuz.’ Bugün gündeme gelen, dayanıklılık, aktif umut burada aynen uygulanabilir. Pandemi kapanma sürecinde üretimi ve tüketimi yavaşlattık mecburen ve gördük ki Dünya Limit Aşımı günü Haziran sonundan Ağustos sonuna kadar kaydı. Demek ki hepimiz tek tek bir şeyler yaptığımızda da bir gücümüz var. ‘Ben ne yapabilirim?’ diye sormaktansa; ‘Ben nasıl yapabilirim?’ diye sormak koçluğun en güçlü yanlarından birisi.” 

 

Konferansın sondan bir önceki oturumu, “Toplum 5.0’a Doğru Teknoloji, Eğitim ve Etik” başlığı ve AI Ethics Lab Kurucusu ve Direktörü Dr. Cansu Canca, Öğretim Üyesi, Profesyonel Koç ve Akademik AI Danışmanı Dr. Meltem Turhan Yöndem  katılımıyla gerçekleştirildi. Oturuma, ICF Türkiye Başkan Yardımcısı Tuna Aktuna moderatörlük yaptı. Her iki konuşmacı da, paralel bir şekilde ve özetle, günümüz dünyasında, hangi alan olursa olsun çok fazla veri kullanıp, en isabetli sonucu almamız gerektiği için Yapay Zekâ olgusuna ihtiyacımız olduğunu, Yapay Zekâ’nın ciddi sorunları çözdüğünü, hatta bir zorunluluk olduğunu vurgulayıp; şu aşamada Yapay Zekâ olgusunda risk denebilecek şeyin ya da etik dışı sonuçların ona yüklenen veriler kaynaklı olduğunu ifade ettiler. Konuşmacılara göre, insan verisindeki eksiklikler, taraflılıklar ya da sorunlar Yapay Zekâ’ya da yansıyacaktır. Etik sorunlar da bu kaynaklıdır. Verilerimiz ne kadar doğruysa, ne kadar objektifse, herkese uygulanabilecek iyi bir sistem kurulabilir. Tam tersi ise, herkese uygulanan kötü bir sistem oluşumuna neden olabilir. Bu durumun, nerede, hangi amaçla kullandığınız gibi sorular bağlamında tüm teknolojiler için geçerli olduğu kaydedildi. 

 

Koçluk bakışının tüm insanların sahip olduğu bir yaklaşım olması 

“Koçluk Konferansı’21”in son oturumu olan “Systems are in a Constant State of Emergence; How do we create Society 5.0 what is trying to Emerge” paneline ise, CRR Global İş Ortağı, Akıllı İlişkiler Kurucusu ve KAGİDER Yönetim Kurulu Üyesi Gülsün Zeytinoğlu ve CRR Global CEO’su ve Kurucu Ortağı Marita Fridjhon katıldılar. Toplum 5.0’ın nasıl yaratılabileceği konusunun konuşulduğu oturumda özetle şunlar konuşuldu: “Sistemik evrimlerde herkesin yüzde 100 mutabık olması eşyanın doğasına aykırı ama sistemik evrimlerde asıl sorun sisteme yaslanmaya devam etmek oluyor. Sistemden ilham alan ve sisteme ilham veren liderlikler vardır. Sistemden ilham alan liderlikler, sistemin yanıtlarını içinde barındıklarına güvenirler; sistemin insanları yönlendirmeye hazır olduğuna inanırlar. İşte buna dikkat etmek gerekir. Uzun zamandır geleceğin sinyallerini alıyoruz aslında. Bu sinyaller, neyin gelmekte olduğunu, neyin yükselişte olduğunu gösteriyor. Aslında doğa da böyledir. Bizim yapmamız gereken bu sinyallere bakmak, hissetmek, tadına varmaktır. İnsan zihni bu dönüşüm sinyallerini algılamak için yavaştır aslında. Öncelikle bunu kabul edip, biraz daha bilinçle yaklaşmamız gerekiyor. Şu anda büyük bir hız ve telaşla yaşıyoruz ve bu beraberinde bir bunalmayı da getiriyor. Oluşturduğumuz ilişkilere ve bunların etkilerine odaklanmıyoruz. İnsan ve ilişkileri odağa almaz isek, muazzam fırsatları gözden kaçıracağız. Toplum 5.0 aslında temel olarak bunun arayışıdır. Ve koçluk ve danışmanlık dünyasından oldukça karşılık bulan bir yaklaşımdır bu. Geldiğimiz noktada, doğru soruları sormak önemli ve bu koçluğun en önemli özelliği. Bu dönüşüme koçlar olarak nasıl katkımız olabilir? sorusuna odaklanmalıyız. Koçluğun bir meslek olmanın çok ötesine geçmesinin, tüm insanların koçluk bakış açısına sahip olmasının, tüm toplumlara büyük faydası olacaktır. Ayrıca, koçlar olarak biz başka bir paradigmanın, başka bir dünyanın parçası değiliz. Bütünsel bir kavrayış ve farkındalıkla hareket etmek gerekiyor.” 

 

“Koçluk Konferans’21”, ICF Türkiye Başkanı ve ICF Vakfı Fahri Elçisi Nuray Akmeriç, HBR Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan ve Yönetim Kurulu Üyeleri Rana Aylanç ile Beyhan Kılıçarslan’ın, etkinliğin detaylı bir değerlendirmesini yaptıkları kapanış oturumu ile sona erdi. 

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

YAZAR BİLGİSİ