Çölyak hastalığı yıllarca fark edilemeyebiliyor!
Tek tedavisi glütenden uzak sıkı bir diyet… Glüten proteinine bağışıklık sistemi tarafından verilen anormal yanıt sonucu ortaya çıkan çölyak hastalığı, yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.
Tek tedavisi glütenden uzak sıkı bir diyet…
Glüten proteinine bağışıklık sistemi tarafından verilen anormal yanıt sonucu ortaya çıkan çölyak hastalığı, yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Hastalığın genetik olarak duyarlı kişilerde her yaşta ortaya çıkabildiğini belirten uzmanlar, bazı bireylerde yıllarca hiç belirti vermemesi veya çok hafif seyretmesi nedeniyle uzun yıllar fark edilemeyebildiğini ifade ediyor. Uzmanlar, tüm dünyada çok yaygın görülen çölyak hastalığının tedavisi için ömür boyu buğday, arpa, çavdar ve yulaf tahıllarında bulunan glütenden uzak sıkı bir diyet uygulanmasını tavsiye ediyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Dahiliye Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, dünyada yaygın olarak görülen çölyak hastalığı ile ilgili değerlendirmelerde bulundu ve tavsiyelerini paylaştı.
Glüten ince bağırsak dokusuna zarar veriyor
Çölyak hastalığını buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi tahıllarda bulunan glüten proteinine bağışıklık sistemi tarafından verilen anormal yanıt sonucu ince bağırsak emilim bozukluğu görülmesi olarak tanımlayan Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, “Bu hastalık genetik olarak duyarlı kişilerde her yaşta ortaya çıkabiliyor. Glüten, çölyak hastaları tarafından tüketildiğinde bağışıklık sistemi reaksiyon göstererek ince bağırsak dokusuna zarar veriyor. İnce bağırsaklarda bulunan emilim yüzeylerinde kayıplar meydana geliyor, bu kayıplar nedeniyle de vücut için gerekli olan vitamin ve minerallerin emilimi büyük oranda azalıyor.” dedi.
Yıllarca hiç belirti vermeyebiliyor
Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, çölyak hastalığının hastaların tümünde aynı belirtileri göstermediğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Hastalık bazı bireylerde yıllarca hiç belirti vermez veya çok hafif seyredebilir. Bu sebeple kişi çölyak hastası olduğunu uzun yıllar fark etmeyebilir. Bazı kişilerde ise ek besine başlanılan çocukluk döneminden itibaren hayat kalitesini etkileyen birçok şikayet olabilir. Bu şikayetler hazımsızlık, bulantı, kusma, ishal, halsizlik, yorgunluk, kilo kaybı, büyümede gecikme, boy kısalığı, miktar olarak fazla, sık ve kötü kokan gaita, ödem, deri üzerinde kanamalar, kansızlık, kemik ve eklem ağrısı, kemik erimesi, karaciğer ve safra yolları hastalıkları, depresyon, anksiyete, periferik nöropati (ellerde ve ayaklarda karıncalanma, uyuşma ), kadınlarda adet düzensizliği, kısırlık, tekrarlayan düşük, ağız içinde yaralar ve A,D,E,K gibi yağda eriyen vitaminlerin eksikliğine bağlı birçok sistemi etkileyen bulgular şeklinde olabilir.”
Çölyak bütün dünyada çok yaygın görülüyor
Çölyak hastalığının yapılan çalışmalarla bugün bütün dünyada çok yaygın olduğunu vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, “Farklı toplumlarda ortalama yüzde 0,3-1 civarında görüldüğü biliniyor. Hasta insanların 1. derece yakınlarının çölyak hastalığına yakalanma olasılığı yüzde 10 civarındadır. Çölyak hastalığı teşhisini koymak için hekim tarafından kanda glütene karşı antikor seviyesini ölçen testler isteniyor. Eğer bu antikorlardan en az birisi pozitif olursa gastroskopi ile ince bağırsaktan biyopsi alınması planlanmalıdır. Çölyak hastalığının kesin tanısı ince bağırsak biyopsisi ile konuyor.” diye konuştu.
Tek tedavisi glütenden uzak durmaktır
Çölyak hastalığının tek tedavisinin ömür boyu buğday, arpa, çavdar ve yulaf tahıllarında bulunan glütenden uzak sıkı bir diyet uygulamak olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, “İşlenmiş gıdalara buğday eklendiği için bu tür ürünlerin çoğunda glüten bulunur. Dolayısıyla glütene karşı duyarlılığı olan kişilerin bu tür ürünleri tüketmeden önce paketin arkasındaki uyarılara dikkat etmesi gerekiyor.” dedi.
Çölyak hastaları hangi besinleri güvenle tüketebilir?
Yrd. Doç. Dr. Ayhan Levent, çölyak hastalarının güvenle tüketebilecekleri glüten içermeyen gıdaları şöyle paylaştı:
– Tüm sebze ve meyveler,
– Tüm bakliyatlar (kuru fasulye, nohut, mercimek, soya fasulyesi vb.),
– Tüm katkısız katı ve sıvı yağlar,
– Şeker çeşitleri (pudra, toz şeker, kahverengi şeker),
– Su, meyve suları, kahve, siyah çay ve bitki çayları,
– Yumurta, zeytin,
– Bal, reçel, pekmez,
– Et, balık, tavuk, (bu ürünler katkılı olmadıkları gibi daha önce unla kızartılmış bir yağda kızartılıp işleme tabi tutulmamalı),
– Una batırılmamış konserve çeşitleri,
– Mısır, pirinç, patates gibi besinler ile birlikte unları, sütlaç, muhallebi,
– Kestane unu, nohut unu, soya unu,
– Evde çekilmiş güvenli baharatlar.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı